9 Ocak 2010 Cumartesi
bayram
bir damla suyun içine doğradım hayallerimi ve ikram ettim konuklara, ne çikolata vardı ne de şeker...
karanlıĞIM
bazen karanlıkta kalmak istiyorum, sessiz...
sessizlik..., uzadıkça uzayan.
dumanlı havalarda dumanı tütmeyen sigara gibi
kalabalıklarda saklambaç oynayan küçük bir çocuk gibi,
oyun arkadaşı olmayan
bazen karanlıklarda kalmak istiyorum,
bazen karanlık olmak
karanlık....
bazen sessiz kalmak istiyorum
içimden gelen sesle yetinebilmek
içsesimin farkına varabilmek istiyorum ,
çığlığımla, sessizliğimi bozabilmek ...
bazen aç kalmak, bazen çıplak dolaşmak
karanlığı koklayışımla nefes almak...
olamayanlar
anılar....
olabilenler ve olamayanlar
hangisi daha çok acı verir,
beynini meşgul eder
hangisi rakı masasını bekler,
askerlik hikayelerinden sonra, anlatılmak için
hangisi gülücüklerimizin arkasına sakladığımız
hıçkırıklarımız
olabilenler ve olamayanlar
anılar.....
belki günlüklerimize değil ama ajandamıza yazdıklarımız
belki şarkılarda saklayıp hiç bulamadıklarımız
hangisi....
onların günahı yok, sevabı da.
mutlu ediyor mu bu seni
zamanı yok. geçmişi yok, geleceği de
ondokuzundaki ses tonun yok seni seviyorum diyebilmek için
kanın o kadar hızlı akmıyor damarlarında
kalbini yerinde sökmek için
şimdi titreyen ellerinle anlat şu beyaz kağıda anılarını
olabilenleri ya da olamayanları.....
bıyıklı balık
sen hiç bıyıklı balık gördün mü?
ben gördüm,
diğer balıklarda bıyık varmıdır?
bilmiyorum.
çok garip.
ben gördüm.
nerde gördüğümü söyleyemem, insanın her zaman sırları olmalı,
bilmiyorum.
onu elime almak istedim.
ama yakalayamadım.
elimde birkaç pul bir de bıyık bıraktı.
çok garip.
diğer balıklar da bıyık var mıdır?
ben bıyıklı bir balık gördüm.
bana pullarından ve bıyığından bıraktı,
avucuma sakladım onları,
elimi sıkıca kapadım.
sonra korktum.
çok garip.
bilmiyorum.
ya pullar havasızlıktan hoşlanmazsa
elimi açtım
pullarda gözbebeklerimi bile görebiliyordum
ve
ben bıyıklı bir balık gördüm.
çok garip.
bilmiyorum.
nerde gördüğümü söyleyemem, insanın her zaman sırları olmalı.
dinlemeliymişim meğer dinlenmeliymişim
dinlemeliymişim meğer
dinlenmeliymişim.
tırnak uclarımı hissedip
öyle acıtmalıymışım avuç içlerimi
dinlemeliymişim meğer
tenimi, saç telimi
öyle girmeliymişim koynuna
sonra dinlenmeliymişim.
dinlemeliymişim meğer
şehrin gürültüsünü
duymadıklarımı dinleyip
dinlenmeliymişim de
öyle terketmeliymişim.
kirpik uclarımı görüp
uzatmalıymışım geceden
tutunup yıldızlara
dinlemeliymişim sesizliği de
öyle dinlenmeliymişim.
istanbul'u terketti hüzün
istanbul'u terketti hüzün
bir uğultu doldurdu önce kulaklarımı
yıldızlarımı yerlere serdi sonra
çifter kayar oldular
renklendiler, seslendiler karanlıkta..
istanbul'u terketti hüzün
önce gece bıraktı tabi
sessizlik dayanamadı gecenin yokluğuna
sonrasında
ne guguk kuşu ne baykuş duyuldu
istanbul'u terketti hüzün
ay az uğrar oldu penceresine
aşklar yaşanmaz oldu
karanlıklar kör kuyularda bulundu
istanbul'u terketti hüzün
hüzünü kim bilir geceziz
şehirler artık kedersiz
gündüzlü geceler taşımaz hüzün
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)